Zinden Adası Filminin Sonunda Ne Oldu?

      2010 Yılında Vizyona giren ve Leonardo Dicaprio'nun başrolünü oynadığı "Shuter Island" Türkçe ismiyle Zindan Adası olan sinema filminin sonunda neler oluyor. Teddy gerçekten hasta mı, yoksa hasta mı edilmek istendi.. Tüm ayrıntı ve cevaplarıyla sizler için bir analiz yaptık..

      Zinden Adası Filminin Sonunda Ne Oldu?
      Editör: Bilgiyet
      23 Kasım 2020 - 00:51
      ZİNDAN ADASI FİLMİN SONU NEREYE BAĞLANIYOR?

      Dünyada büyük bir üne sahip Titanik hikayesini anlatan Titanik filmiyle büyük bir üne kavuşan Leonardo Dicaprio’nun oynadığı ‘’Zindan Adası” sinema filmini izlemiştim.. Bu film netflixe düşünce bir kez daha izleyeyim dedim. Filmi izleyenlerin finaldeki merakını tahmin ettim, bir sürü forumlarda, izleyen insanların film konusu üzerinde iki ye ayrıldığını farketim. Yapılan yorum ve değerlendirmelerde gözüme çarpan durum bu oldu..
      Şimdi konuya şurdan başlamak istiyorum. Görünen va takdir edilen durum o ki, Titanik filmindeki oyunculuğu nedeniyle çoğunluk kötü eleştirilerin hedefi olan Leonardo Dicaprio kendisini öyle bir yetiştirmiş ki ilk filmin aksine olağanüstü bir oyunculuk sergilemiş, ve herkesin takdirini kazanmıştır.. Sıradaki konumuz ise filmde Leonardo Dicaprio’nun gerçekten şizofreni bir hasta mıydı, yoksa kötü bir oyunun içine düşmüş biriisi olarak, deneylerle hasta edilmek istenen bir kurban mıydı? İşte fikir, değerlendirme ve tahminlerle seyircileri ikiye bölen gizemi de buydu filmin.
      Gel gelelim filmin, senaristin ve yönetmenin ne anlatmak istemesi, ne yapmya yalışmış olması ve aldığı sonuçlar.. Birinci başta doğrusunu söylemek gerekirse bu film seyircilerin üzerinde denenmiş bir deney olmuş gibi görünüyor.. Filmin yapımcısı, senaristi ve yönetmeni sizi bir bulmacaya tabi tutmuş ve akıllarınızı karıştırarak işin içinden kendi aklınızı kullanarak çıkmanızı seçeneğini koymuş ortaya. Dikkat ederseniz filmin sonuçta bir hata varmış misali bir demeç açıklama bile yapmamışlar. Çünkü bu filmin seyredilmesinden sonra da bu filmin konuşulmaya ve tartışmalara yol açılmasıydı amaçları. İşte dünyada yapım olarak onları üstün kılan şey de budur. Titanik kadar konuşulmasa da enazından o tadı vermekti filmin..
      Peki filmde neler oluyor, Leonardo Dicaprio gerçekten hasta birisi miydi, yoksa içine düşmün oyunun bir kurbanı olarak deneylerle hasta mı edilmek istendi? Şimdi bu sorunun cevabına doğru birlikte gidelim. Şimdi bu filmde öncelikle ön yargılı hareket etmeden dikkat çeken kısımlardan başlayalım.
      Filmde dikkat çeken kareler;
      1. Teddy, Feribot’un içindeyken suya karşı büyük bir fobisi bulunuyor. Bu fobi yüzme bilmediği yada boğulma korkusuyla başlayan bir fobi değil. Teddy’nin su ile ilgili kötü bir anısı olduğu için hatırlamak istememektedir. Teddy’nin üç çocuğu gölde boğularak öldüğü için Teddy hatırlayıp o acıyı yaşamak istemez..
      2. Teddy’nin feribotta tanıştığı diğer polis bildiği kişiyle sigara muhabbeti; Teddy’nin biri giden, diğeri gelen iki karakteri vardır. Teddy’nin birinci, yani hayali kişiliği sigarayı cebine koymuş, fakat ikinci gerçek yanı ise o an hayali kişiliğin etkisinde olduğu için sigarayı yanına aldığını algısını oluşturmaktadır.
      3. Teddy ile diğer polis, adaya indiğinde onları karşılayan herkesi kötü gösteren şüpheci ön yargılı ikinci karakteri devreye giriyor. Çünkü Teddy en yakını olan eşinden bile büyük bir darbe yemiş ve çocuklarının ölümüyle sonuçlanmış.
      4. Aslında oyunun bir parçası olan ve o bahaneyle Teddy’nin adaya gelmesinin birinci ayağı kayıp kadın Solanda bulunduğunda, kendisiyle hücrede bir araya gelen Teddy ile konuşmalardan Gölde yüzmekten bahsederken Teddy’nin gerçek kişiliğinin bir şeyler hatırlayıp kendine gelmesi için “Göl” ve yüzmek lafı geçiyor.. Çünkü karısı çocuklarını Göl’de boğduktan sonra yüzmeye başlıyor.. O sohbette farkettiyseniz Teddy’nin gerçek karakteri bir şeyler hatırlayıp üzülmeye ve gözlerinin ıslanmasıyla yüzünün düşmesi durumu meydana geliyor.. Teddy o olaydan sonra eşini öldürüp, ölümü sonrası ciddi bir acı ve travmayla birlikte durumu bir şizofrenik vakaya getiriyor. O hücrede Teddy ruhani olarak istemdışı Solanda’ya sarılıp bir takım acı ve pişmanlık yaşıyor.. Hatta karşısında karısı varmış gibi saçlarını okşuyor..
      5. Teddy oradaki yetkililere her ne kadar baskı uygulasa, zarar verse ve sirekli tehlikeli adımlar atsa da oradaki hiç kimse Teddy’nin kılına zarar vermez.
      6. Teddy ile birlikte feribotla adaya gelen polis ise aslında polis olmayıp Teddy’nin sırrını paylaşacağı birisi olarak kendisine arkadaşlık etmesi ve Teddy’nin gelgitlerini kontrol etme maksatlı yanında görev aldığını göstermektedir.
      7. Teddy’nin görmüş olduğu halisünasyonlarda ölen birkaç çocuğun sürekli kendisine neden ölmeme izin verdin gibi hesaplar soruyor. Filmin ilk yarısında Solanda isimli hasta kadın ile ilgili gördüğü halisünasyon da çocuklarının kanlar içinde olduğu ve onları kucağına alıp göle koyduğu görülür. Teddy ara, ara geçmişini hatırlamaya başlasa da pek tedirgin ve düşünceli olduğu görülür. Yani gerkese Solanda, gerekse diğer gördüğü kabuslar ona yabancı gibi gelmiyor ve ikilemde kalıyor. Teddy de ben hangisiyim gibi tereddüt ve düşünceler var fakat bulunduğu ada ve oradakilerin konumu dolayısıyla tedirgin olup, bir zarar görebilirim korkusuyla teslim olmak istememektedir.. Teddy her ne kadar eşim yangında öldü, benim hiç çocuklarım olmadı dese de Teddy o acı hayattan büyük bir travma ve acının verdiği psikolojik olaylarla başka bir kişilikle dolaşan ve ona inanan o geçmişin adamıdır.
      8. Son olarak anlayacağımız; Teddy çocuklarını ölü görünce bunu yapan karısını her ne kadar sevse de o anki duygudurum bozukluğu ve yaşadığı travma ile karsını öldürmüştür. Deddy de hem büyük bir acı hem pişmanlık vardır. Teddy o travmayla daha fazla acı çekmemek için şizofren bir kişiliğe giriyor ve kendine inandığı ayrı bir dünya kurmaya çalışmıştır. Teddy zamanla bu duruma daha fazla inanarak o kalıba girmiştir zaten.. Teddy devlet bünyesinde özel görevler alan önemli biri olduğu için onun bu rahatsızlığı atlatması için yetkililer özenle bir yol haritası çizmiştir.
      İzleyen var mı bilmiyorum. Russell Crowe’un başrolünü oynadığı Akıl Oyunları isimli bir sinema filmi vardı 2001 Yapımı bu filmde Russell Crowe’un gittiği okulda bir arkadaşı oluyor ve Russell Crowe sürekli bütün dertlerini ve sırlarını onunla paylaşıyor. Aslında filmin içeriğine baktığınızda ne o arkadaşı var ne de bir şeyler başarmak için çalışma yaptığı diğer insanlar var.. Russell Crowe bir hasta ve beyni resmen onunla oyunuyordu.. Russell Crowe en sonunda bunu kabullenip o oyunlara gelmemeye çalışıyordu.. Çünkü karşısına çıkan tüm insanlar hepsi hayal ürünüydü, gerçekten hayatında yoklardı.. Zindan Adası’nın senaristi de Akıl Oyunları filminden etkilenmemiş değil.. Filmin konusu hariç teması aynıdır.. Çünkü Akıl Oyunları Filmi 2001, Zindan Adası filmi ise 2010 yılında vizyona girmiştir..

      Analiz: Bilgiyet..